Susuz Yaylası Kamp ve Yürüyüşümüz…

Faaliyet Tarihi: 16-17Kasım2019Bölge: Susuz YaylasıRota: Susuz Yaylası>SülüklüGöl>Davlumbaz Yaylası Çanak Tam TurRota Uzunluğu : 16kmKatılımcılar: Ali Yasin NALCACIOĞLU,Eda AKIN,Yasemen TOMAK,Burak ÖZKOCACIK Sessiz,kimsesiz ve bize aitti Susuz Yaylası… Yolu bozuk, hatta bir […]

Faaliyet Tarihi: 16-17Kasım2019
Bölge: Susuz Yaylası
Rota: Susuz Yaylası>SülüklüGöl>Davlumbaz Yaylası Çanak Tam Tur
Rota Uzunluğu : 16km
Katılımcılar: Ali Yasin NALCACIOĞLU,Eda AKIN,Yasemen TOMAK,Burak ÖZKOCACIK

Sessiz,kimsesiz ve bize aitti Susuz Yaylası… Yolu bozuk, hatta bir yerden sonra yolu yoktu…Kolay olmadı ulaşmak.Kolay olmayan herşey gibi çok güzeldi ayni zamanda.Sülüklügöl ayaklarımızın altında,gökyüzü yıldızlı ve dolunay üzerimizdeydi…Ve bizde tüm şehrin üzerindeydik. Mekanların enerjisine inanırım,buranın rakımı gibi yüksekti enerjisi de,bu yüzden geri dönmekte kolay olmadı.Eşsiz manzarası ve mevsimin belki de bu son güzel havası ;gündüz 8 saat süren zorlu yürüyüşümüzün tüm yorgunluğunu unutturdu bize …

Kamp kurduğumuz Susuz Yaylası ,daha önceleri bir çok kez Sülüklügöl>Davlumbaz Yaylası>ÇubukYaylası>Susuz Yaylası yürüyüş rotamızda gördüğümüz ve mola verdiğimiz bir geçiş güzergahıydı.Bu defa kampımızı Sülüklügöl ün muhteşem manzarasının yanı sıra bir köyü andıran kalabalığına değil daha yükseklere kurduk.Yayla rakımı 1600 metre.Burada kimse yoktu ve tıpkı aşağıdakiler gibi,hatta belki de daha güzel şekilde bizde Sülüklügöl ü görebiliyorduk.Yol durumu epey kötüydü,umarım ki hep böyle kötü kalır,ve sadece buraya ulaşmak için emek verenler ulaşabilir.Yolun yarısı kötü,kalan yarısı çok kötüydü.Çok kötü olan kısmın yarısında ise yol hiç yoktu.Açık arazide daha önceden bildiğimiz yönü tahmin ederek ulaştık.Susuz yaylasın da yakınına kamp kurduğumuz yerden başka hiç bir yerde su yok.Hatta bir çok zaman burada ki su bile akmayabiliyor.Bu yüzden bölgenin tüm yaban hayatının buradan su ihtiyacını giderdiğini,burada kamp kurmak için bir takım risklerin göze alınması ve beraberinde bir takım tedbirlerinde alınması gerektiğini hatırlatmak istiyorum.Bu bölgede 1400 metreden sonra pek ağaç bulamazsınız.bu yüzden yakacak odun sıkıntısı da mevcut.Fakat yine de çok gezer ve emek verirseniz ateşsiz kalmazsınız.

“Doğaya dalıp gitmek dikkatinizi dağıtır.Her şey sizinle konuşur,sizi selamlar,sizden ilgi ister:ağaçlar,çiçekler,yolların rengi.Rüzgarın iniltisi,böceklerin vızıltısı,derelerin çağıltısı,adımlarınızın sesi…hepsi varlığınıza yanıt veren mırıltılardır.Yağmur da öyle.İnce,yumuşak bir yağmur şaşmaz bir refakatçi;rengini,ahengini,eslerini dinlediğiniz bir mırıltıdır:taşa düşen damlaların o kendine has şıpırtısı,hızı değişmeyen yağmurun ezgilerle örülmüş uzun sicimleri…Tefekkürün mutlak kavrayışıyla bize sunulan onca şeye şahitlik ederek yürürken yalnız kalmak mümkün değildir.Bir gayretle kayaların tepesine tırmandıktan sonra oturup manzarayı seyre daldığımızda yaşadığımız sarhoşluk.O araziler,evler,ormanlar,patikalar,hepsizi bizimdir,bizim içindir.Yükselerek onların efendisi kılarız kendimizi,geriye bu hakimiyetin tadını çıkarmak kalır sadece.Dünyaya sahip olunca kim yalnız hissedebilir ki kendini ?Görmek,egemen olmak,bakmak sahip olmak demektir.Hem de mülkiyetin külfetleri olmadan;dünyanın manzarasından adeta çalarak faydalanırız.Ama tam olarak çalmak da değildir bu,çünkü tırmanmak emek sarf etmeyi gerektirir.”

Takip edenler bilirler, kalabalık organizasyonlarda yerimiz olmaz bizim.Yine her zaman ki gibi az kişiydik.
Yürüyüş planımız; Susuz yaylasına kampımızı kurduktan sonra ,Önce Susuz-Sülüklügöl patikasının sonbahar güzellikleriyle Sülüklügöle inip,küçük,ortanca ve büyük gölleri gezip,buradan davlumbaz yaylasına çıkmak ve devamında karabey yaylası ve çubuk yaylalarından da geçiş yaparak kampa dönmekti.Fakat İstanbuldan gelen arkadaslarımızın bir takım aksaklıklar yüzünden gecikmesinden dolayı, klasik çanak rotasını yaparak karabey ve çubuk yaylarını iptal ettik.16km lik dik ve uzun çıkışları olan,Yükseklerden Sülüklügöl ve sonbahar manzaralarıyla görsel şölenler yaşatan keyifli bir yürüyüş oldu.

5km bile yürümeden ,kamp alanına ulaşarak çadırını kurup,sadece fotograf çekip,yemek yeyip,müzik dinleyip ertesi gün geri dönen ve kamp anlayışı sadece bundan ibaret olan insanları hiç bir zaman anlayamadık.Doğa, öyle bir yerlerinde kalıp geri dönüp hissedilecek bir şey değildir ki .Ormanın derinlerine yürümelisin,tepelerine tırmanmalısın.Bunları yaparken karşına çıkan sürprizlerle,manzaralarla,yaban hayatıyla ve izleriyle,doğanın varoluşuyla ve dönüşümüyle yüzyüze gelmeli insan.Doğanın insanın dahil olduğu ve hiç ayak basmadığı yerlerini görüp kıyaslayabilmeli insan.Yürürken sadece çevreyi dinleyip uzun uzun düşünebilmeli.Arabanızdan inip çadırı kurup doğada mükemmel 2 gün geçirdiğinizi söylerken gördükleriniz, sabahtan akşama kadar ormanların içinde ve tepelerinde gezerken göreceklerinizin çokta biridir anca…

Yürüyenin karşılaştığı koşulları daha önce benzer bir şey yaşamamış birine kabaca tarif etseniz,hepsine tuhaf ,anormal,hatta gönüllü bir esaret gibi gelir.Çünkü şehirli insan,alışveriş zincirinden kopmak,enformasyonu,imajları ve ürünleri yeniden dağıtan ağın parçası olmamak ve tüm bunların onlara biçtiğiniz gerçeklik ve önem kadar gerçek veya önemli olduklarını fark etmek gibi,yürüyenin özgürlük kabul ettiği şeyleri yoksunluk olarak değerlendirmeye meyilllidir. Zincirlerinden boşanan dünyanız yıkımdan kurtulmakla kalmaz,bütün zincirlerin nasıl ağır,boğucu ve aşırı kısıtlayıcı oldukları çıkar ortaya .

“Yürürken biri olmama özgürlüğünü yakalarız,çünkü yürüyen bedenin tarihi yoktur,o sadece hareket halindeki kadim yaşamdır.”

Ne var ki bu özgürlük bir düşün farkına varmamızı sağlar:çürümüş,kirlenmiş,yabancılaştıran,içler acısı bir medeniyeti reddetmenin ifadesi olarak yürümek….

About Burak