Dağlardan bir şehirden başka bir şehre geçişin 5 günlük anıları…

Faaliyet Tarihi : Kasım2020Rota Uzunluğu : 90 KilometreFaaliyet Süresi : 5 GünGeçiş Yapılan Şehirler: Sakarya,Düzce,Bolu Arkadaşlarımla denk geldikçe dağları bıraktın mı diye soruyorlar artık .Hayatımız o kadar sanal hale gelmiş […]

Faaliyet Tarihi : Kasım2020
Rota Uzunluğu : 90 Kilometre
Faaliyet Süresi : 5 Gün
Geçiş Yapılan Şehirler: Sakarya,Düzce,Bolu

Arkadaşlarımla denk geldikçe dağları bıraktın mı diye soruyorlar artık .Hayatımız o kadar sanal hale gelmiş ki , sosyal paylaşımlar yapmadığımızda birbirimizden haberdar olamıyoruz. Hayır Dağlardan hiç vazgeçmedim,hala her fırsatımda doğanın kalbindeyim.Sağlığım el verdiği sürece de asla vazgeçmeyeceğim. Fakat uzun zamandır sadece o güzel anları yaşamayı ve güzel bir anı olarak hafızamda saklamayı tercih ediyorum.Yazıya dökmek beni biraz yormaya başladı.Aşağıdaki yazımın faaliyetinide aylar önce yaptım,yazdım fakat hem yazıyı tamamlamaya hem de buraya yüklemeye üşendiğim için yayınlamak bu zamana kaldı 🙂 ( tamamladığımda pek söylenemez aslında 🙂 )

Pandemiydi, iş güçtü derken uzun zaman oldu dağlara uzun bir kaçış yapmayalı.Yürürken adımlarımı şöyle rahat rahat,vakit bitiyor endişesi olmadan atmayı ,yol ayrımlarında karşıma iki güzel yol geldiğinde ikisine birden girecek zamana sahip olmayı ,bir akşam sevdiğim bir yaylada,diğer akşam sevdiğim bir orman içinde kalmayı özlemiştim. Arabamı kapının önünde bırakıp ,sadece sırt çantamı alıp, bir şehrin dağlarından çıkıp başka bir şehrin dağlarından yürüyerek inmeyi özlemiştim.Hafta sonları sıkıştırılmış planlarla dağlarda olmak yetmiyordu.Özlediğim kadar uzun olmasa da en azından  1 haftalık bir plan yaptım.Plan dediğime bakmayın ,sadece 1 haftalığına dağlarda gezmekten ibaret oldu planım.Uzun yıllardır Rusya,Japonya,Abhazya,Gürcistan vesair ülkeri gezmekte olan ve aynı zamanda dağcı olan eski dostumda hazır buraya kısa bir süreliğine dönmüşken, ona tek bir cümle ile sordum ;  -Sakarya dağlarından çıkıp birkaç şehir şehir öte dağlardan  inmeyeli ne kadar zaman oldu?  Cevapta kısa oldu; -Ne demek istediğini anladım ben 🙂 , ne zaman çıkıyoruz ?  Ve 16Kasım2020’de işlerimizi ayarlayarak 2 kişi çıktık yola.

Referans olacak bir geçiş rotası belirledik.Haritalarımızı buna göre edinip, asıl rotayı  arazide doğaçlama yapmak üzere anlaştık.Çantamı hazırlarken yanıma alabildiğim kadar az malzeme ve öğün sayımı düşürecek kadar az yiyecek aldım.Termos gibi gibi lüks sayılabilecek hiçbir şey almadım.Çantam olabildiğince hafif olmalıydı.5 mevsim yüksek irtifa şartlarına uygun lüks çadırımdan vazgeçip,bir arkadaşımdan kendisininde kullanmadığı daha hafif şartlara uygun,küçük fakat kendi çadırımdan çok daha hafif bir çadır aldım yanıma.(Çadır için Hatice’ye teşekkürler).Yine de 1 haftalık kış sayılabilecek şartlardaki bir faaliyet için 14kg  oldu yüküm,-ki bu böyle bir faaliyet için iyi bir rakam.Şansımıza bir yayla evi bulursak yayla evinde,bulamazsak çadırımızda kalarak yürüyecektik. Bu mevsimlerde yaylalar terk edilmiş,evler boşaltılmış olur. “Bazı” yaylalarda bazı evlere kilit vurulmaz,kapılarında onu tutan bir ip yada bir sürgü olur,yolu düşen misafir olsun diye.

İlk günümüzde önce Sakarya Hendek ilçesi Çamlıca köyünden 16 km yukarıda ve 1100 metrede bulunan Gölyayla’ya ulaştık(Oğuzhan SAATÇİ’ye teşekkürler) ,oradan da yürüyerek Yeniyayla köyüne bağlı 1350 metre yükseklikteki,8km uzaklıktaki Dırım Dırım yaylasına vardık. Emre’yle birlikte uzun zamandır beraber yola çıkmanın planlarını yapıyor fakat bir türlü gerçekleştiremiyorduk.Bu defa gerçekleştirebilmenin heyecanıyla, o tepeleri nasıl aştığımızı anlamadık bile.Sırtımızda sanki kamp yükü değilde hafif bir laptop çantası varmışçasına koşar adımlarla yürüdük .Patikalarımız domuz izleri ile başlayıp ayı izleriyle devam etti hep.Bunlarla,hatta iz sahiplerinin kendileriyle karşılaşmak bizim için alışılmış bir durumdıu.Fakat bizi asıl heyecanlandıran sonraki yollarda karşımıza çıkan geyik izleri ve onları görüp göremeyeceğimizdi.-Dırım dırım yaylasında eskiden kapısı açık bir misafirhane olduğunu biliyorduk.Fakat misafir evine tadilat yapılıp  kapısının kilitlendiğini gördük.Bu esnada hava henüz kararmamıştı,herhangibir yere çadır kurarız deyip ormana odun toplamaya girdik . Devrilmiş ağaçları kesip,boylayıp kamp kuracağımız yere taşıdık.Dönüp ateşimizi yaktığımız esnada bir çoban geçti yanımızdan.Kapının kilidini sorduk, ben bilmem ,muhtarın numarasını vereyim arayın sorun isterseniz dedi.Aradık ve muhtar Burhan DERE sağolsun anahtarın yerini hemen öğrenip geri döndü bize,uğraşmayın dışarıda ateşle ormanda odunla, geçin arka ardiyede kuru odunlar var ,sobaya göre kestik biz ,alın onları yakın ısının dedi 😊 İçerisi  1 ağaç masa,3-4  tahta sandalye ,1 delik soba ve 2 uzun tahta sediriyle bizim için 5 yıldızlı otelden gerçekten daha lükstü.Gecenin karanlığında dışarıda sular donarken ,sobanın ateşi çevresinde matlarımızı serip bir güzel uyuduk.Tabi bu arada biz yatmadan önce orman işçisi Mikail ışığımızı görüp merak edip gelmiş.Laf lafı açıp güneş enerji sistemlerinden iyi derecede anladığımı öğrenince rica etti,gittik gece yarısı yayla mescidinin enerji sistemindeki arızayı tespit edip döndük :–)) Güzel anlaştık kendisiyle,kışın gelirseniz benim evimi de istediğiniz zaman kullanabilirsiniz dedi ,numarasını verdi ve ayrıldı .İlk gün için çok büyük bir lükstü 😊

İkinci günün sabahında basit ve hızlı bir kahvaltı yapıp ,sırtlandık çantaları koyulduk yola.Bugünkü planımızda Kındıra,Turnalık,Çiğdem yaylalarını aşıp Beşoluk yaylasına varmak ,enerjimiz yeterse de dikmen yaylasına ulaşmak ve burada konaklamak vardı.Uzun ve bol çıkışıyla yorucu olsa da, muhteşem ,eşsiz,hayranlık bırakan manzaralar sundu bize bu yol.Yıllardır kullanılmamış kapanmak üzere olan patikalarında yürümek fazlasıyla heyecanlandırdı bizi.Turnalık yaylasında saatlerdir orman muhafaza memurlarının, ev yapacağı yere keşfe gelmesini bekleyen Seda abla’yla tanıştık.Uzun saatler bekleyince yemeksiz kalmış, çok olmayan  yemeğimizi paylaştıkça çoğalır deyip bölüştük ,sohbet ettik ve devam ettik Çiğdem yaylası yoluna… Seneye tam burada evim olacak,yolunuz düşerse burada da eviniz var demeyi de ihmal etmedi…

Çiğdem Yaylasını oldum olası bir türlü sevemedim.Diğer yaylaların aksine sık,beton ve çarpık yapılaşmasıyla bana hep şehri hatırlattı.Zorunlu bir geçiş yoluydu bizim için,bir soluk alacak kadar dinlenip,yorgunluğumuza rağmen 1550 metredeki beşoluk yaylasına doğru hareket ettik.Yokuş çıkmaya sabahtan beri olduğu gibi burada da devam ettik.Beşoluk yaylasına geldiğimizde havanın kararmasına 1 saat kalmış,hava iyice soğumuş ve rüzgar etkisini artırmaya başlamıştı.Dikmen Yaylası na devam etsek hem karanlığa ve daha fazla soğuğa kalacaktık,hemde gereksiz yere yarının enerjisini bugünden tüketmiş olacaktık.O yüzden burada konaklamaya karar verdik. Beşoluk yaylası dar fakat uzun bir yolun sağına ve soluna kurulmuş ağaç evlerden oluşuyor.Evleri,ormanı,coğrafyası hala çok  doğal,sakin  ve sevimli. Bütün yaylayı gittik geldik fakat hiç kimse yoktu.Kışın gelmesi, soğukların çökmesiyle beraber yayla terkedilmişti. Çadır kurmayı düşünürken ,kapısı kilitsiz ,iple bağlanmış misafir bekleyen bir yayla evi gördük.Çok küçük,alçak bir evdi.Ayakta durduğumuzda başımız tavana değiyordu.Evin duvarlarını oluşturan tahtaların her birinin arasındaki birer ikişer parmak boşluklardan rüzgar esiyordu.İçerisi epey toz topraktı.Ama en azından sobası vardı 😊 Dışarıda daha şimdiden yerler bembeyaz kırağı ve buz olmaya başlamışken çadırdan daha cazipti.Ardiyedeki odunlarla kuzeniyi yaktık,üzerinde çayımızı demledik,yemeklerimizi pişirdik.Geç saate kadar görüşemediğimiz yılların sohbetindeki eksikleri tamamladık. Sabah yine erken kalkmak üzere yattık.Kuzinenin küçücük gözündeki odunlar birazdan bitttiğinde içerisi eksi derecelerde soğuktu.Tulumların iplerini biraz daha boğup,ısınıp uyuduk 😊 Sabah olduğunda evi temizleyip, yaktığımız odunların parasını küçük bir notla birlikte bırakıp koyulduk yola…

3.Gün çok soğuk başladı bizim için.Her yer bembeyaz kırağı ve buzdu.Toprak kayıyordu botlarımızın altından.Isınmak için hızlandıkça hızlanıyorduk.Hızlı yürümek soğukta her zaman işe yarar,artık bir ilk bahar sıcağı kadar ısınmıştık 😊 karşımıza çıkan yol ayrımlarında kısa ve düz olan yola göre değil, hangisinin daha güzel göründüğüne göre karar verip,farklı yerlere çıkıyor ama hep küçük,bakir patikalarda ilerliyorduk.Beşoluk yaylasından Dikmen yaylasına çıkarken bir ara sesimiz kesildi. İyi kondisyonumuza rağmen kalbimiz ve akciğerlerimiz hem o dik patikayı çıkmaya,hem kamp yükü taşımaya,hem de sohbet etmeye aynı anda yetmiyordu.Oysa varacağımız yere daha düz bir yoldan da ulaşabilirdik.Ama burası çok güzel bir patikaydı.Önce soluk yeşil çam ağaçları,sonra şimşirler ,ardından dünyanın en güzel çizilmiş sonbahar tablosunu oluşturabilecek kayın ağaçları ve ayaklarımızın altında teker izleri değil geyik izleri vardı… Artık dağların yayla medeniyetinden bile uzaklaşmış,yaban yollarında yürüyor,domuz yollarından iniyorduk dere yataklarına. 1750 metre tepesi olan dikmen yaylasını geçip Öküzovası yaylasına ilerlerken artık Sakarya sınırlarından çıkıp Düzce sınırlarına dahil olduk. Dikmen – Öküzovası arası yolda son su kaynağından mataralarımızı doldurup artık biraz düz yürümeye ,hatta biraz inmeye başladık.Çok güzel sonbahar fotoğrafları çekerken artık sis çökmeye,bulutlar alçalmaya ve hava bozmaya başladı.Bir yandan telsizimin radyosunda Trt Meteoroloji fm , sürekli Batı Karadeniz ve Doğu Marmara da kuvvetli yağış ve fırtına uyarısı veriyordu.Adımlarımızı hızlandırıp olağan dışı bir ivedilikle öküzovası yaylasına vardık.Saat  15:00 civarıydı.Öküzovası çok büyük,çok geniş bir yayla.Bir ucundan diğer ucuna yürümek bile alışkın olmayan bir insanı yormak için yeterli.Evler birbirine yakın değil,yaylanın dört bir yanına dağılmış 1500 metre rakıma sahip çok güzel bir yayla…Vakit kaybetmeden yakın çevremizdeki evleri dolandık ,kilitsiz evler kalınmayacak kadar kötü ve çürük durumda,çoktan terkedilmişti. Hal böyle olunca hava şartlarına uygun çadır kuracak bir yer  bulduk ,ateşimizi yaktık. Dırım dırım yaylasında olduğu gibi hayvanlarını ahırına döndüren bir çoban uğradı yanımıza. Adı Mehmet, Kara Mehmet. Hava bugün kötü, kalmayın burada gelin benim eve dedi.Alışkındık soğuk ve fırtınalı havalara. Ne kötü havalarda Ilgazda,Uludağda,Kaçkarlarda,Aladağlarda ve nice dağlarda kalmıştık. Ben yalnız kalıyorum aylardır ,gelin az sohbet ederiz sizde sıcakta kalırsınız dedi. Anadolu saflığında ,güzel yürekli bir adam olduğu her halinden belliydi.İki taraflı cazip bir teklifti,koyulduk evinin yoluna 😊 Çantamı yeniden dizip sırtıma yüklenmiş Kara Mehmet in evine giderken aklıma pandemi geldi,sonra adam aylar olmuş yaylada yaşıyor,kimseyi görmüyor,şehirlerdeki binlerce nüfusa kıyasla 3-5 nüfuslu bir yayla burası  dedim ve devam ettim.Eski ama temiz ve düzenli bir evi vardı.Hemen sobayı yaktı ve hayvanların sütünü sağmaya gitti.Gece boyu heyecanla birşeyler anlattı hep,birşeyler sordu,belliydi uzun zamandır pek sohbet etmemişti kimseyle 😊Eşlik ettik sohbetine…Saat geç oldu,yorgunduk” uyumaya ihtiyacımız vardı,ama 60 yaşındaki Mehmet abi kararlıydı bizimle sabaha dek sohbet etmeye :–)  En son havalar kötü olduğu,yakında kar düşeceği için birkaç gün  içinde köyüne döneceğini söyledi. Biz kar 1.5 metreyi bulduğunda da şehirden kaçıp ara sıra buralardan 1-2 günlükte olsa geçiyorduk. Hal böyle olunca durun hele dedi ve gitti ,anahtarlığından yayla evinin bir anahtarını çıkardı verdi bize.  Kışın buralardan geçerseniz soğukta kalmayın bu evde kalın dedi,bir günlük bir tanışıklık ile sunduğu güvene ve samimiyete  mutlu olduk,şehir yaşamında hiç birimizin yapabileceği bir davranış değil bu 😊 Artık uyumak üzere yattığımızda  kendisi üşümeyelim diye ara ara kalkıp  sobaya odun atıyordu 😊 Ama farkında değildi , aslında daha çok üşüyecektik :–) Sıcaktan tuluma giremeden uyuya kalıp ,sabaha karşı soba söndüğünde tulumlara zırıldaya titreye zor girdik :–))) Sabah çok erken saatte kalktık.Hava tahminlerinde olduğu üzere hava kötü olursa belki 1 gün daha burada kalacak,değilse yolumuza devam edecektik.Fırtına yoktu,yağışta yoktu ama hava alçak ve epey soğuktu.Havaya güvenemediği için Kara Mehmet hayvanları bile salmamıştı bugün. Biz hava tahminler kadar kötü olmadığı için yola devam etmeye karar verdik.Burası Düzce sınırlarında olan bir yaylaydı.Eğer yolda hava bozmasa Düzce Balıklı yaylasına, bozarsa Bolu Kapaklı yaylasına gideriz diye planladık. Şehre dönmek gerekirse Bolu sınırları daha uygundu.Hava hala belirsiz olunca Kapaklı yaylasına yöneldik. Ve bir süre sonra hava gerçekten radyonun uyardığı kadar kötü bir hale geldi. Çadır kuracak bir yer ararkenn,bir yandan da kapısına kilit vurulmamış bir yayla evi var mı diye bakınıyorduk. Ve çok sevimli ve küçük ama bakımlı bir yayla evi gördük.Kapısında kilit yoktu,bir telle bağlanmıştı sadece.İçeri girip baktığımızda uzun zamandır birinin kalmadığı belliydi ,fakat bozulmayacak bazı yiyecekler ,çay ve şeker bırakılmıştı.Sobanın yanına da birkaç parça odun hazır edilmişti.Evin içinde ev sahibine dair bir telefon numarası bulamadık.Bazı evlerde ev sahipleri kapının arkasına yahut bir duvardaki tahta arasına numara iliştirir. Evden çıkıp evin çevresini gezerken ahırın kapısında bir süt kartı gördüm.Süt kartında ev sahibinin adı soyadı yazıyordu fakat telefon numarası yoktu,bende telefon çeken bir yere gidip süt kartındaki sütçünün numarasını arayıp ev sahibinin numarasını istedim ve kendisine ulaştım. Sesinden belliydi yaşlı ve tonton bir amcaydı. Günlerdir yürüyor olmasak ve hava çok bozmuş olmasa düşünmeden artık çadırı kurardım,ama önce bi ev sahibine evinde misafir olmayı sorayım sesi hoşuma gitmezse ozaman çadır kurarız dedim. Amca nın cevabı sıcak bir tebessüm ettirdi.Fakat tebessümün sebebi müsaade etmesi değil, onun içtenliğiydi.  Cevap;  -Kalın tabi evladım , kışın yolu düşen soğukta dışarda kalmasın diye kilit vurmuyorum ben oraya,yemekte kodum oraya,sobanın yanında odunda var istediğiniz kadar kalın hayde selametle deyip kapadı 😊

5.Gün : Daha önce de dedim ya, dağlarda gezmek , doğayla konuşmak ,onlarca kilometre, hatta bu defa olduğu gibi 100 kilometre yolu aşındırmak ve daha nicesi tarifsiz  mutluluk verici anılar.Fakat bunları anlatmaya çalışmak,yazıya dökmek beni bazen yoruyor .Bu yüzden  bazen sadece yaşamayı tercih ediyorum bu güzel anları. O yüzden bu yazımda bu kadarını anlatmak geldi içimden, şimdilik hoşçakalın …. Fotoğrağfların bir kısmı ise hemen aşağıda reklamın altında 🙂

About Burak